anasayfa | haberler | hakkimizda | mengi-semah | guncel | tahtaci fikralari | fotograflar | konuk defteri

hj.gif

guncel

123.jpg

566.jpg

MADRAN BABA ŞENLİĞİ

 

ALAMUT  Madran Baba Şenlikleri için Toros’lardan Bozdoğan ovasına ulaştık. Poyrazı bırakıp, sıcağın içinde bocalamak işte buna derler. .  9 Ağustos 2008 tarihinde bu yıl beşincisi düzenlenen Şenliklere sanatçı Musa Eroğlu ile birlikte gitmiştik.

 

Bir yıl içinde örgütlenen Tahtacı Eğitim ve Kültür Yardımlaşma Derneğinin 10. Şubesini açmak için Alamut’a ulaştık. Hemen köy içinde hazırlanan bina da açılış yapıldı. Açılışı Bozdoğan Kaymakam’ı İrfan Demiröz, Sanatçı Musa Eroğlu, Genel Başkan Yolcu Bilginç, Araştırmacı Ali Aksüt , Yazar Av. Hüseyin Yüksel Biçen birlikte yaptılar.

 

Kaymakam İrfan Demiröz : konuşmasında geçen sözcükler anlamlıydı. “ Aslını saklayan haramzadedir. Aslınızı saklamayın, kültürünüze sahip çıkın.”

 

Musa Eroğlu: “ Alamut’ta derin bir kültür var. O yüzden bu kez de aranızda olmaktan gurur duyuyorum. Böyle genç, dinamik yöneticiler ile kurdele kesmek bana onur verdi.”

 

Dernek Şube Başkanı Mehmet Kaya : “ yıllardır hayallerimi süsleyen Tahtacı örgütlülüğünü köyümde görmek beni duygulandırdı. Bu örgütümüze sahip çıkalım. Hep beraber yüceltip, onurlu yaşamamamıza devam edelim. “

 

 Hacı Bektaş Veli Derneği Nazilli Şubesince düzenlenen 5.  Madran Baba Şenlikleri programını izlemek üzere okul önüne gittik.

 

Açılış konuşmasını Dernek Başkanı Ali Çankır yaptı. “ Bu şenliklerin beşincisini yapma mutluluğunu yaşadık. Önümüzdeki yıl bu şenlikleri bu gün açılışını yaptığımız Tahtacılar Derneğine bırakacağız. Güzel Şenlikleri görmek dileğiyle…”

 

Mahalli sanatçılardan sonra , Tahtacılar Derneği Denizli Şubesinin kısa süre içinde oluşturduğu Samah Grubu Tahtacı samahlarından örneklerden sundu.

 

Yolcu Bilginç hem bir sanatçı, hem de Tahtacılar Derneği Genel Başkanı olarak” Bu kültürün yaşatılması için gerekli her türlü çabayı göstereceklerini, önümüzdeki yıl bu şenliklerin Madran Yaylasında Madran Baba türbesinin önünde kurbanlarımızı keserek, kültürümüzü yaşatacağımıza inanıyorum.”

Konuşma ve türküleri ile halkı coşturdu. Söylediği samahları yüzlerce Alamutlu döndüler.coş oldular. Kültürlerinin bir yansımasını gördüler.

 

Musa Eroğlu türkülerini söyledi. Onlarla bir kez daha buluştu. Konuk olarak bulunan TRT İzmir Radyosu sanatçısı Saime Cantürk’ü sahneye çağırarak samahları , birlikte/  koşanalayı söyleyerek; bir Tahtacı kültürünün yansımasını gösterdiler.

 

Tarihimizde Alamut bir kültürdü. Alamut kalesinde geçen yaşamı, birçok araştırmacının kafasında soru işareti olan buradaki  Alamut la bağlantısı için ; Araştırmacı Ali Aksüt bu sorunun yanıtını aradı. Alamut’lu Çağdaş Hukukçular Derneği Kurucu Genel Başkanı ve Yazar Av. Hüseyin Biçen ise yanıtını verdi.” Bu köyü atalarımız satın aldığında çiftliğin adı Alamut Çiftliği idi. Bizden önce burada yaşayan Rumların çiftliği.  Tarihte geçen o Kartal Yuvaları burada da var. Benzetme olabilir. Araştırmacılar ilk bakışta bir köprü kuruyorlar. Biz bu güne değin köprü kuracak bir belgeye ulaşamadık. “

 

Tarihin geçmişinden uzanan kültürü yansımasını görmek. Anadolu’nun dört bin yıllık kültürünü cem lerinde samahlarında görmek insanı ürpertiyor. Anadolu kültüründe görülen kaya kabartmalarında elinde saz çalan Tanrı, onun önünde oynayan insanların figürleri burada gördüğümüz samahların aynısı. Oraya, buraya yamamak için(Şu Türk- İslam sentezcileri aradan bir çekilse ) uğraşma yerine onu yaşamak, onu yüceltmek en iyisi.     

 

 

1. TAHTACI ŞENLİĞİ

m1.jpg

TAHTACI TÜRKMENLERİ NARLIDERE DE BULUŞTULAR

 

 

 Kısa bie süre önce örgütlenmeye başlayan Tahtacı Kültür Eğitim Kalkınma ve Yardımlaşma  Derneği  Anadoluda  yaşayan Tahtacı Türkmenleri ; İzmir Narlıdere de 1. Tahtacı Şenliğini 4 Mayıs 2008 de şenlikte bir araya getirdiler. Narlıdere Belediyesi ile birlikte düzenlenen şenliğe Mersin, İsparta, Antalya, Denizli, Aydın, İzmir, Balıkesir den katılan Tahtacı Türkmenleri geleneksel kadın giysileri ile geldiler. Mengilerin, oynadılar, Dedelerinin duası  ile samahlarını döndüler.

 

İzmir Narlıdere,  Kemalpaşa , Denizli Şubesi, Edremit Çamcı Köyü her biri ayrı giysileri ile birlikte çok az farklılık olan samahlarını  döndüler. Ama Soma Kozluören Köyü yaşlı yola girmiş en az musahip olan bir grupla samahlarını döndüler. Özellikle Kırklar samahını içten gelerek, büyük heyecanla, kendilerinden geçercesine döndüler.

 

Mut ‘tan gelen yöresel sanatçı Hasan Şahin ve Grup Turnalar eşliğinde tüm gruplar mengiler  oynadılar. Coşku sel oldu. Balıkesirli, Denizli li, Aydınlı, Mersinli ile kaynaşıverdi. Ortak paydada ilk defa görüp, tanış oldukları akrabaları ile birlikte oynadılar. Oyun bittiğinde birbirlerine sarılıp; yeni tanış olmanın gururunu tadılar.

 

TRT ‘de ilk samahları derleyip sunan Fethiye Günlükbaşı’ndan Ahmet Günday büyük bir sevgi ile geldi, Özay Gönlüm fıkaları ile gülümseyen canlara samahlarını, ağıtlarını söyledi. O üç etek giymiş, özel başlıkları ile şenliğe gelen kadınlar bir çember oluşturdular. Sevgi yumağım  büyüdü, büyüdü. Kimileri heyecandan ağladı. Kimiler sevinçle kah oturdular, kah indiler aşağı oynadılar.

 

Dernek Başkanı ve aynı zamanda sanatçı olan Yolcu Bilginç aldı sazını eline , heyecandan ayağa kalktı, cem öncesi heyecanlandırmak için nefesler okudu.

 

Dernek olarak Türkiye genelinde taleplerini sıraladı. Bunlar Tahtacı Türkmenleri kadar diğer inanç gruplarının ortak talepleri idi. En geç ekim ayında tüm Tahtacıların Federasyon çatısı altında toplanmasını sağlayacakları müjdesini verdi.

 

Başkanlığını yine Yolcu Bilginç ‘in üstlendiği  Türkü Dostları Derneği saz gurbu ve genç sanatçıları ile birlikte çaldılar, söylediler ve  coşkulu anlar yaşattılar. Hele o ege zeybeklerini onlar çaldılar, yine meydanı dolduran Türkmenler kendilerinden geçercesine oynadılar.

 

Samahların öğrenbeçliği olan lirik sözlü mengiler;  yalnız, Adana, Mersin, Antalya da görülmesine rağmen tüm Tahtacılar aynı figürler samahlarında olduğu için hemen uyum sağlayıp birlikte oynayabilmeleri ortak paydalarını, öğreti birliğinin Yanyatır ve Hacı Emirli ocaklarında  şekillenip köylerine Dedeler aracılığı ile aktarılması, yıllarca bu öğretilerin cem lerde sürdürülmesi, ilk defa bir biri ile karşılaşan grupların aynı kültürü birlikte yaşama olanağını artırdığı görüldü.

 

İşte Toros’larda bir Tahtacı köyünde  yıllarca orman işçiliği, kesim yaptıktan sonra  sanatçı  olan ama onların yanından hiç ama hiç ayrılmayan Musa Eroğlu, son olarak sahneye çıktığında heyecan son doruğa ulaştı. Kendi özlerini gördükler, kendileri içinden birini bağırırlarına bastılar.Onunla coştular. Üç etek zubun giymiş küçük çocuklat onun yanında yer aldılar. Biz de varız. Biz de bu kültürden nasibi alacağız dediler.

 

Ama bu işe bütün varlığını koyan Belediye Başkanı Abül Batur kırık, sargılar içinde ayakları ile geldi, som ana kadar programı izledi. Geçen dönem Milletvekili olan Türkan Miçoğulları onu yalnız bırakmadı. Bademler köyünü ve Köy Koop’ u örgütlenme mücadesinin bayraktarı, bakanlık yapmış unutulmayan Mahmut Türkmemoğlu’nun  bir hayalide Tahtacıların örgütlenmesi idi. O bu mutlu günü göremedi ama çocukları katılarak babalarının ruhunu grupla birleştirdiler.. O mutluğu gelen Tahtacı Türkmenler ile paylaştılar. İşte güzellik bu idi   Bir yıl sonra buluşmak üzere dostlar ayrıldılar. Farlılıkların ortadan kaldırılarak ortak payda da diğer katmanların da bir araya gelmeleri gönülden istenenlerdir. Dileriz önümüzdeki yıllar bunlar sağlanır. Toplum hak ettiği yerlere gelir..

 

CELAL NECATİ ÜÇYILDIZ

b.jpg

n.jpg

v.jpg

NARLIDERE ‘DE TAHTACILAR ÖRGÜTLENMESİ

 

     Anadoluda Tahtacı olarak tanımlanan gruplar Adana’dan, Çanakkale’ye uzanır. Yanyatır ve Aydınlı ocağı olarak tanımlanan iki kümeyi görürüz. Biz burada Narlıdere den söz etmek istiyoruz. 1940 yıllarında babam Hızır Üçyıldız Narlıdere’de askerlik yapmış. Hafta sonları evci izinlerini başta Uzun Hızır olmak üzere burada bulunan dostların yanında geçirmiş, Dede ocağında cem lere katılmış. Birlikte samah dönmüşler. Sonra Silifke’ye dönünce buradan gelen Hızır Necati Dede bizzat ziyaret etmiş. İşte bir gün ziyaretinde ben doğmuşum. Adını bana vermiş ve hayır duasını okumuş. Diğer zamanlarında her  gelişinde bizleri ziyaret etmiş,bana hediyeler getirmiş, bizlerin okula gönderilmesini istemiş, hep teşvik etmiştir.

          Tahtacı geleneklerimizi araştırmaya teşvik eden Hızır Necati Dede ve Felteş Duman Dedemizdir. İşte bu içimizdeki heyecanla Narlıdere de 5 Mayıs 2007 tarihindeki Narlıdere Ocağının bir Tahtacı Müzesi olarak ayağa kalkması. Buradaki yerel yönetimin sahip çıkması.

Bizlerin örgütlenme konusunda harekete geçmemizi sağladı.

      26 ekim 2007  tarihinde; Mersin, İsparta, Antalya, Denizli, Aydın, Muğla, İzmir, Manisa, Balıkesir gibi illerimizden gelen Tahtacıların verdiği yetki ile çalışmalarını sağlayan bu yönetim son hızla çalışmalarına devam ediyor. 

       2000 yılların başında Mut Göksu Beldesinde bir cem evi yapıldı. Narlıdere’de  mezarını ziyaret ettiğim Ali Rıza Özcan Dede’nin torunu Taki Özcan Dede kendini yetiştirerek Dede’lik yapacağını  mahallenin ileri gelenleri ilettiler.

Ortaca Fevziye Köyünden Enver Hoca’nında köyünde bir cem evi  yapılmasını öncülük ettiğini bildiğimden aradım.Bize yardımcı olmak üzere bir Dede ile bağlantı kurmamızı sağladı. Sözün kısası bir Ali Ekber Dede geldi. Cem evinde meydan açtı. Birlikte cem’leri yönettiler. Sonuçta Dede’lik yapmaya ehil olduğu tespit edilerek, kurbanları kesilerek rızalık alındı ve Taki Özcan Dede bu göreve başladı. Sonra Yeşilyurt, Kumaçukuru ve Kayabaşı gibi köyler de rızalık gösterdiler. Şimdi Narlıdere ocağının ateşini, tüttüren bir dede var..

Köprübaşı köyündeki olaydan etkilenen Kumaçukuru köylüleri bir Cuma akşamında  eski cem evlerini tamir ederek meyden açılmasını, görgü görülmesini  istemişler. Köyde kimsenin kalmaması, Mut yerleşim yerlerine oturmaları gidiş- gelişlerin zorluğu öneri sürülerek aynı zamnda usta olan Mustafa Ak; “ köye gidiş, geliş masraflarınızı bana verin biz size cem evini yaparız önerisinde”  bulunmuştur. Öneri kabul edilmiş, Dede çağrılmış. Dede “  küsler barışsın. “ demiş. Bir akşam küsler barıştırılmış, Cumartesi günü toplanan halk imece yolu ile cem evlerin kısa bir süre içinde yaparak Kurban Bayramında bayramlaşmayı burada yapmışlardır. Bu köy Mut’un en fakir köyüdür. Bir heyecan duyunca nelerin olabileceğini göstermişlerdir.

        İşte burada Yanyatır Ocağının tüttüğü yerde 29  MART 2008 Pazar günü Narlıdere’de Tahtacı Kültür Eğitim Kalkınma ve Yardımlaşma Derneğinin I. Olağan genel kurulu yapıldı. Divan Başkanlığını geçen dönem İzmir Millet vekili olan Bademler Köyünden Türkan Miçoğuları’nın yaptığı genel kurula katılan Prof. Dr.Veli LÖK, Prof.Dr. Orhan Terzioğlu, Halk Müziği Sanatçısı Ahmet Günday, Tahtakuşlar Tahtacı Müzesi kurucusu Alibey Kudar, Hasan Ulu, Ali Ekber Dedeler ve üyelerin tamamına yakının katıldığı (Çanakkale, Edremit, Balıkesir, Aydın, Denizli, İsparda, Mersin, Antalya, Muğla gibi yerlerden gelen)  genel kurul bir şenlik havasında geçti.

Ahmet Günday TRT ‘de ilk söylediği samahı burada söylerken Tahtacı kadını, erkeği samah döndüler. Ali Bey Kudar Tahtacı örgütlenmenin her yerinde olacağını, güncel olan Kaz Dağlarını Kurtarmada tüm desteklerini bekledi. Prof.Veli LÖK 12 mart, 12 Eylül döneminde işkence görenlerin topluma kazandırılması için yaptığı projeyi anlattı. Bu konuda verilen ödülü neden almadığını belirtti. Toplumun bundan böylede sağlığını koruyan projelere devam edeceğbini özellikle içinden çıktığımız Tahtacı Toplumunun olması gereken yerlere taşımada her türlü çalışmayı yapacağını belirtti.

Genel Başkanlığa seçilen Yolcu Bilginç ise; “ yurt içinde ve dışında tüm tahtacılara ulaşacağımızı, onların örgütlenmesini sağlayıp, gerekli yerini almasını sağlayacağız. Kısa bir süre önce aşladığımız ziyaretlerimiz devam edecek. Ceyhan’da Durhasan Dede köyünden

Çanakkale’ye kadar uzanıp kısa bir sürede örgütlenmeyi tamamlayacağız. Yaz döneminde Fethiye’de gençlerimizi bir araya getireceğiz. Dedelerimiz bir araya getirip el ele, el hakka deyip meydan açacak her yerleşim yerine ulaşmaları için her türlüyü katkıyı şubelerimizle birlikte sağlayacağız. Kültürümüzü araştırıp, yok olmaması için yayın ve meydan açılarak yaşamasını sağlayacağız.   Başta zeytincilik, üzüm, seracılık, hayvancılık ,orman işçiliği, tahta oyma el sanatları gibi konularda projeler üretip; bölgelerimizi kalkındırma çalışmalarımız sürecektir. “

Dernek genel başkanlığına Yolcu Bilginç, Üyeliklere de Merih Tamay,Güneş Çetin, Dr.Gökhan Çankır, Ali Oğuz, Mehmet Kaya, Ali İhsan Alvur,Yedek Üyeliklere ; Celal Necati Üçyıldız,İsmail Aşık, Günter Ercins,Sabri Gül, Halil SULU,Aliye Şener, Önder Çankırı Denetim Kuruluna ise Mehmet Duru, Hasan Avşar, Hasan Meşe Çam, Yedek Üyeliklere ; Ahmet Deniş, Esengül Ülük, Kemal Bozoğlan Seçildiler.

    

not: bu bölümdeki yazılar her hafta güncellenecektir...

res.jpg

TAHTACI FATMA BELGESELİ

izlemek icin tiklayiniz

2006 YILI HALK KÜLTÜRÜ ÖDÜLÜ YERİNİ BULDU

111.jpg

112.jpg

113.jpg

1955 yılında Fuat Köprülü ve  halk bilimciler tarafından kurulan
kurumca her yıl halk kültürüne hizmet edenlere vermekte olduğu ödülleri bu
yıl 2 ARALIK 2006 günü Ankara'da bu 2006 yılında:
       HAMİT ÇİNE, BEHÇET SAATÇI, Doç.Dr. SULTAN TULU, Doç.Dr. DİLAVER
DÜZGÜN, İSA OĞUZ ve CELAL NECATİ ÜÇYILDIZ' a verdi.
Bu törene Fethiye, Silifke'den gelen konuklarla birlikte Halk Müziği
Sanatçısı Musa Eroğlu ve halk bilimciler katıldılar.
       Verilen ödül töreni sırasında Halk Bilimcisi Celal Necati ÜÇYILDIZ
konuşmasında:
" Bu ödülü almamda Kırtıl Köyüne derleme için gelen (özellikle Felteş
Duman'la yapılan derleme çalışması) Muzaffer SARISÖZEN, Halil Bedi YÖNETKEN,
Mehmet ERÖZ, Özcan SEYHAN gibi şimdi aramızda olmayan bu halk bilimcilerle
tanışmam bana halk bilimi araştırmalarına başlamama neden oldular. Kurum
Genel Başkanı Sn. İrfan Ünver Nasrattınoğlu ise derleme çalışmalarımı
sizlere ulaştırmada büyük katkıları oldu. Bir ağabey olarak teşekkür
ediyorum. 2010 yılında bir milyon kişi ile samah oynama projesini
gerçekleştirebilirsek bu ödülü hak etmiş olacağım."

NARLIDERE’DE YANYATIR OCAĞI YENİDEN TÜTECEK

 

Anadolu’yu yurt tutmak için birkaç asır içinde Güneydoğu Anadolu’da yığılan Türkmen adı verilen cemaatler, Adıyaman, K.Maraş, Malatya çevresinde büyük bir göçebe topluluk oluşturdular.

Bu Türkmen toplulukları 1240 yılında Baba İshak etrafında toplanıp Selçuklularla savaştılar. Tahtacı Türkmenlerinin bir kesitini teşkil ettiği söylenen Ağaçeri Türkmenleri bu sırada Malatya-K.Maraş arasında Elbistan çevresinde yaşıyorlardı. Ağaçeriler Baba İshak’a destek verip Selçuklulara karşı savaşanların yanında yer aldı. Çevre yerleşim yerlerine baskınlar düzenlemeye başladılar. 1257 yılına kadar Malatya-K.Maraş çevresinde etkin oldular.1257 Yılında Keykavus’un veziri Ali Bahadır Ağaçeri reisi Cuti Bey’i esir aldı, etkinliklerini kırdı. (1)

Bu tarih birçok Alevi topluluğunda bölgeden dağılış tarihidir. Ağaçeri topluluğu Oğuzların Üç-ok kolundan Günhanoğulları boyundan Çepni Türkmenleridir.(2)

Birçok araştırmacı bu cümleye karşı çıkmaktadır. Bana göre de Tahtacılar tek bir grup değildir. Onları sadece Ağaçeri’lerin devamı saymak yanlıştır.

Tahtacılar içerisinde bu güne kadar yazılmayan birçok gruplar vardır. Kendi içlerinden yetişen birçok araştırmacı Tahtacıları Horasan kökenli saymaktadır. Onlara göre Horasan, Bağdat, Musul, Mardin, Maraş üzerinden Adana çevresine gelmişlerdir.(3)      

Alan çalışmaları sırasında bizzat görüştüğüm Yanyatır Ocağından Özer Yetişen’in anlattıkları kısaca şöyle: ‘’Hz. Muhammed’in torunlarından İmam Rıza Horasan-Meşhed yakınlarında Türkmen obalarında saklandı. Bir Türkmen kızı ile evlendi. Bu Türkmen kızından üçü kız, ikisi erkek beş çocuğu oldu bunlardan biride Ekber Şah’tır. Ekber Şah’ın eşi Nevbahar’dan Buruk Çavuş ve Durhasan Dede doğdular. Üsküdarlı denilen Tahtacılar Buruk Çavuş sülalesidir. Tahtacılar buradan batıya dağılmışlardır.’’ (4)

Bu bilgileri Osmanlı tarih kayıtları da doğrulamaktadır.

1563 yılında Maraş’a bağlı Pınarbaşı nahiyesine bağlı bir mezra tahtacıların en büyük grubu olan ÇAYLAK adını taşımaktadır. Pınarbaşı Çaylak mezrasında Ediği Kıllı topluluğu ziraat etmektedirler. (5)

Yine Maraş’a bağlı Çörmüşek’e bağlı Zamantu kazasında Karye-i Çaylaklu adlı bir yerleşim yerinin adı geçmektedir. (6)

Musa-i Kazım izleğinden İmam Rıza ardılı sayılan Durhasan Dede kendi adını verdiği Adana Ceyhan Durhasan Dede köyünde gömülüdür.

Durhasan Dede Tahtacıların büyük grubunun dedeleri olan Yanyatır’lıların atasıdır, ocak kurucusudur. (7)

Durhasan Dede köyünün eski adı Evci imiş. Köylüler ona Hasan Çelebi adını vermişler. Türbesinin dış kapı eşiğinde Kazayağı damgası var.(8)

Durhasan Dede H.1122–1132 M. 1706–1716 yıllarında Ceyhan’da imiş. Ceyhan’ı Durhasan Dede’ye Balım Sultan nasip olarak vermiş. Beğdili, Gündeşli, İlbeyli, Kuyumcu aşiretleri Durhasan Dede’ye bağlanmış.(9)

Kazayağı bir damgadır. Kaz, Kazayağı, Sarıkız, Fatma Ana motifleri Tahtacılar arasında yoğun bir bütün olarak yaşatılmaktadır.

Kazayağı, Başkurt, Türkmen,

Kıpçak halkları, Karakalpaklar, Nogaylar, Gagauzlar, Özbekler, arasında bir etnonim olarak bilinmektedir.(10)

Gagauzların Katoğrafyada kurdukları bir köyün adı kazayaklı’dır. (11)

Bu da bize Kazayağı işaretini kullanan Çaylak Obasının İtil Ural Türkleri ile köklü bağları olduğunu göstermektedir.

Aydınlı aşireti Kazayağı damgasını bilmemektedir.(12)

Tahtacılar içerisinde adı geçen birçok oymak Adana, Tarsus, Ulaş ve Kusun nahiyelerini bir süre kışlak olarak kullanmışlardır.

16.yüzyıl Osmanlı takrir kayıtlarında bu oba ve oymakların adı geçmektedir.

Tahtacılar içinde bulunan Aşıklar(s.189) Aydın Tuzlası(s.510), Beğdili(159-161-171-199-504) Biçer(389), Bıçkıcı(s.192-193), Çaylak Yörük Taifesi(s.196-197-299-460), Çeçeli aşireti(s.238), Dana Paycılu/Danabaşlı(s.197), Esenlü(s.158-163-176), Evciler(s.200-201), Göğceler(s.386), Kabaklar(malki aşireti) (s.205), Karaçoban(lı) aşireti(s.272-378)  Yanyatır dedeleri Çobanlı aşiretinden oldukları söylemektedirler.

Tahtacıların Antalya’ya mahalle ismi olarak taşıdıkları Kızılalay/Kızıltepe köyü(s.379–392), Mazılı aşireti (s.215–387), Salur boyu(s.23–24–159)

1516 yılında Tarsus Osmanlı egemenliğine girmiştir. Yukarıda isim ve sayfa numaraları verilen Tahtacı kümeleri 1517 ve 1519 yılı Tarsus tahrir kayıtlarında kayıtlıdırlar.

İzmir Narlıdere çevresine gelen tahtacıların dağıldıkları yer Tarsus çevresidir.

Tarsus’u kışlak, Bolkar Dağı’nı yaylak olarak kullanan bu kümeler Tarsus’ta iken ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılık yapmakta idiler.

Orman, Ağaç işçiliğini sonradan Bulgar Türklerinden öğrenmişlerdir. Bulgar Türkleri de Tahtacılar gibi göçebe hayatı yaşıyorlardı. 14–15 yüzyılda her iki topluluk Kuh-i Bulgar’da karşılaştı.

Gökçeli Çaylakları, Esenli Çaylakları 1536 yılından başlayarak Bolkar Dağı’nda hayvancılık yapmışlardır. Yörede orman işçiliği, su hızarı işleten,  Bulgari düzenli bıçkısı olan bağlama düzenine Bulgar düzeni adı veren Bulgar Türklerinden Bolkar(Bulgar) çevresinde ağaç işçiliği öğrenen Tahtacılar, bu bölgeden 17. yüzyılda bu bölgeden dağılmışlardır. (13)

1526 yılında Bozok yani Yozgat çevresinde Baba Zünnun isyanı başlamıştır. Hacı Bektaşi izleğinden giden Kalender Çelebi tarafından idare edilen isyanı Damat İbrahim Paşa 1527 yılında bastırmıştır. Tahtacılar da olup bitenden nasibini almış, dağılmışlardır.(14)

İzmir çevresine de gelen bu kümeler Narlıdere’de Çobanlı’danız diyen Yanyatır Ocağı etrafında kümelenmişlerdir. Bu köyler şunlardır: Narlıdere-Naldöken(Bornova), Yakapınar(Bayındır), Doğançay-Uzundere-Bademler-Güzelbahçe(1 mahalle)- Cumaovası(Karakuyu mah.)-Kızılcalı(Kemalpaşa)-Kızılağaç(Bayındır) ve daha birkaç yerleşim yeridir.

Kemalpaşa Savan’da Üsküdarlılar, İzmir Altındağ’da oturan Adalılar da Yanyatır talibidirler.(15)Ağaç işçiliği orman, ağaç, ağaçkesimi, tomruk, kalas, lata, tahta, dilme, dülger, marangoz, mobilyacı, oymacı şeklinde bir evrim geçirmiştir.(16)

Narlıdere’de sahile yakın yerde Bayatlar oturmaktadırlar. Yanyatır Dedeleri ocaklarını Narlıdere Yukarı Mahalle de kurmuşlardır. Buraya 1700’lü yılların sonunda gelmişlerdir.(17)

Cemaat-ı Tahtaciyan’dan Yanyatırlı’nın kısaca geçmişi böyledir.

 

 

 NARLIDERE DE BİR KÜLTÜR YAŞATILACAK

 

Uzun bir süre Tahtacı Türkmenlerinin bir kesitinin Dede ocağı Yanyatır Ocağı idi. 1950’li yıllardan sonra Dede-Talip ilişkisinde bir çözülme yaşandı. Bazı Dede ocakları toplum üzerindeki etkisini yitirdi. Birçok ocak mensubu çok çeşitli nedenlerle talipleri ile buluşamaz, cem’ler yapılamaz oldu. İçi sevgi dolu Alevi öğretisi de böylece iki kuşak insana ulaşamadı.

Gençlerimiz üzerinde inançlarını tanıyıp bilmemekten gelen bir ezik yapı görülüyor. İnancını, kültürünü bir genç daha özgüvenli, yapıcı ve yaratıcı oluyor.

Bir zamanlar Antalya’dan develerle sedir ağaçları getirilip Yanyatır Ocağı’nın tavanında kullanılmış, iki yıl öncesine kadar adeta harabe durumunda olan ocak yeniden tütecek. Yanyatır Ocağı Narlıdere’nin, Narlıderelinin değil tüm Tahtacı Türkmenlerinin geçmişi ile özdeşleşmiştir.

Bu bakımdan Yanyatır Ocak merkezinin bir kültür evi ve etnoğrafik yapımızın sergilendiği bir müze olarak yeniden açılıyor.

Yaklaşık 200–250 yıllık görkemli ve temiz bir geçmişe sahip, iki katlı, yedi oda ve iki salondan oluşan Cemevi Tahtacı Türkmenleri ve tüm Aleviler için özel bir öneme sahip kutsal mekânlardan biri olma yolunda restorasyonu kısa bir süre içerisinde bitirilecek.

Yanyatır Dede Ocağı’nın yeniden kazanılması için Narlıdere belediye başkanlığının öncülüğünde İzmir Büyükşehir Belediyesi de inşaatın çevre düzenlemesine kadar her konuda yardımcı olmuşlardır. Sağ olsunlar, var olsunlar, hizmetleri hak için halk için olsun, unutulmasın.

 

ALİ AKSÜT

 

 

KAYNAKÇA

1)YİNANÇ, Prof. Dr. Rafet – ELİBÜYÜK. Yrd.  Doç. Dr. Mesut /Maraş Tahrir Defteri (1563) ank.1988 C.1 s.XIII

 

2) TEOMAN Zeki /Türk Dünyası Tarih Dergisi hzr.1987 sayı 6 s. 50-54

 

3) AKSÜT Ali/ Önce Türkmen Sonra Tahtacı ist.2003 s.14

 

4) Age s.14.15

 

5) Yinanç

 

6) Age. Cilt.2 sah.766

 

7) SELÇUK Ali/ Tahtacılar/ Yedi tepe yayınları-İst. 2004 s.291

 

8) AKSÜT ALİ/ ÖNCE TÜRKMEN SONRA TAHTACI/ İst. 2003 s.22

 

9) age s.20-21

 

10) AKSÜT ALİ/ SARIKIZ FATMA ANA/ ist.2005 s.13

11) age.s.14

 

12) SELÇUK ALİ/ AGE.  S.243

 

13) AKSÜT ALİ/ ÖNCE TÜRKMEN SONRA TAHTACI/ İst. 2003 s.44

 

14) YÖRÜKAN, Prof..Dr. Yusuf Ziya/ ANADOLUDA ALEVİLER VE TAHTACILAR/ TDK.ANKARA  1998 S.177

 

15) YETİŞEN, Rıza / TAHTACI AŞİRETLERİ ADET VE GELENEK, GÖRENEKLERİ/         

       İzmir 1986 s.3

 

16) BİÇEN, Hüseyin Yüksel/ İnançlar ve Gelenekleriyle Tahtacılar/ Tekağaç_ank. 2005 s.101

 

17) age. S.104

 

 

NOT: Araştırmacı-Yazarımız Sn. Ali AKSÜT 2 KASIM 2006 günü saat 18.00 de Mersin Cem Evinde yaptığı söyleşi sonrası:  bu yazıyı Kırtıl Köyü sitesinde yayınlanmak üzere Halk Bilimi Araştırmanı Celal Necati ÜÇYILDIZ’a vermiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

     FELTEŞ DEDE HALA ARAMIZDA

15 EYLÜL 1981 de aramızdan ayrılarak Hak’a yürüyen Felteş Dede hala aramızda yaşıyor.Aradan geçen 25 yıla rağmen mengiler yaşıyor. Semahlar yaşıyor. Hele fıkra olan yaşam ki Kırtıl lı konuşuyor arasında:

“ Felteş, mengiyi, semahı sattı, ah bir de orucu satsa”

Diğeri cevap verir:

“ Açlığı kim satın alır bacım.”

Onlara göre Felteş Dede, söylediği her türküyü satmaktadır. Oysa o çağrı geldiğinde hiçbir karşılık beklemeden koşmuştur.Çoğu kez yol parasını da cebinden harcamıştır. Şimdi bunu söyleyenlerin çocukları, gün geçtikçe Felteş Dede’yi daha iyi tanımlamakta ve onu saygı ile anmaktadır.Türkiye de 1940 yıllarda 1950 lerde aleviyim, tahtacıyım diyemiyerek kendini aklayanların yanında; hiç gocunmadan, korkmadan kimliğini sergilemiş, çocuklara mengiler öğretmiş. O Kırtıl Köyünde yıkılan Goca Dut’un dibinde çocuklara mengi ve semahları öğretmiş. Öğrettiklerini de dostları sayesinde sergileme olanağı bulmuştur.Her gittiği gösteri sonrası, mutluluk duymuş, köyüne döndüğünde o mutluluğunu eşi ve bahçesi ile paylaşmıştır.

Günün her saatinde duygulanınca sazını eline alıp söylemeye başlamış, eşi Cennet Ebe’de ona eşlik etmiş, onların deyimi ile KOŞANALAYI ağıtlar, nefeslersöylemişlerdir.Bir yaz gecesi gece damda yatıyorduk. Bir ağıt geldi, köyün altından. Karşılara yankılandı.

Uyuyanlar kalktılar, yatağın içinde onları dinledik. Sabah kalktığımızda sorduk.” Ne oldu Dedem?”

“ Oğlum Memet’in hapse girişi aklımıza geldi, ağıt yaptık.”

Kırtıl Köyünde 1950 lerde Demokrat Partiye giderken o hep uyardı.Cumhuriyet ten yana tavır aldı. O Sadık Taşucu ‘nun hep yanında idi. O da onun yanında. Felteş Dede Sadık Taşucu’nun Gökbelen ve Silifke’deki evine vardığında, onu ayakkabısı ile içeri alır. O da bundan rahatsız olurdu. Sadık Taşucu’na babası Hacı Paşa vasiyet etmiş.

“ Evine bir Tahtacı gelirse, onu ayağının çamuru ile içeri alacaksın,konuk edeceksinyoksa hakkımı helal etmem. Çünkü yediğiniz ekmek onların sayesinde kazanıldı.”

İşte bu dostluk, 1940-1946 yıllarında Sadık Taşucu Silifke ye gelen Muzaffer Sarısözen’i Felteş Dede ile buluşturmuş, o yıllarda 14 ezgiyi derlemiştir. Keklik Olsam Yuva Yapsam,Pınar Başı Ben Olayım mengileri halen TRT arşivlerinde; Derleyen Muzaffer Sarısözen, kaynak kişi Ahmet Duman’dır. Bir ara Cavit Erden ismi girmiş. Sonra kayıt düzeltilmiştir.12 ezgi ise o dönemde semahlar yasak olduğundan kayda alınmamış, arşivlerde yok olmuştur.

Bu semahları daha sonra TRT Çukurova Radyosunda Yapımcı Kemal Öğretmen tarafından kayda alınmış, bir süre radyo da çalınmış, ancak 12 Eylül 1980 de Türk-İslam Sentezcileri Kemal Öğretmeni Ankara Sağlık Müdürlüğüne tayin etmişler. O ve birçok kayıt çöpe atılmıştır. Bir süre bu kayıtlar Antalya’ya gitmiş. Oradan da bazı arşivcilerin eline geçmiştir. 1940 yılından 198l yılına kadar Felteş Dede’yi ziyaret ederek derleme yapan halk bilimciler;

Yıllarca Özcan Seyhan hiç yanından ayrılmamış, günlerce gece yarılarına kadar çalışmışlardır.

Bu çalışmalar şimdi arşivde çürümeye terkedilmiştir.

1959- 1966-1969 yıllarında Yapı Kredi Bankasının Türkiye genelinde yaptığı Halk Oyunları yarışmalarına Kırtıl Ekibi, Felteş Dede ile birlikte katılmışlar. İstanbul, Adana’da yapılan bu yarışmalarda büyük ilgi görmüşlerdir. Türkiye de semahların yasak, ya da oynanmasında korkulduğu bir dönemde Felteş Dede korkmadan, yılmadan bunları söylemiş, oynatmış. Birçok derlemecinin dikkatini çekmiştir.Sarısözen’den sonra, Ahmet Kutsi Tecer, Halil Bedi Yönetken, Rauf Arseven,

Behçet Kemal Çağlar, Ümit Kaftancıoğlu, Prof.Mehmet Eröz, TRT Yapımcılarından, Adem Yavuz, Tanju Bayramoğlu,Çetin Öner, Kemal Öğretmen, Ali Bozkurt. Ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Bölümünden,Prof. Metin AND, Prof.Nurhan Karadağ,Atilla Erden gerek kendileri ve gerekse doktora tezi hazırlayan öğrencilerini Felteş Dede’ye yönlendirmişler. Ve araştırmalar yapmışlardır.

1975- 1980 yılları arasında Hacıbektaş Şenliklerine Kırtıl Ekibi ile katılmış, orada Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü Semah Grubu, Karaca Ahmet Derneği Semah grupları tanışmış.

İstanbul Yakacık Şenliklerine katılmış, orada Fakir Baykurt, Osman Şahin, Ümit Kaftancıoğlu gibi yazarlarla birlikte olmuş, onlara Kırtıl’ı Tahtacıları anlatmıştır.

Gazi Müzik Bölümü kurucusu Alman Müziklolg Suph Mayer Silifke Lisesini ziyaret ettiğinde, Felteş Dede ile bir araya geldi. O Beethoven’in bir eserini çaldı. Felteş Dede ilgi ile izledi, sonlara doğru bayıldı. Öğrenciler su, kolonya getirerek Felteş Dede’yi ayıtlık. “ Ne oldu “ denildiğinde :

“ Çok duygulandım, Şahatay, Pir Sultan’ geldi sandım.

Ve arkasından sıra Felteş Dede’ye geldi. O da Geyik Ağıdını çalıp söylemeye başladılar. Bir süre sonra Suph Mayer de katıldı, ama o opera tarzında ikinci ses olarak katkı sundu.

Orada Suph Mayer’e “ BEN ÇALMAZSAM SÖYLEYEMEM, SÖYLEMEZSEM ÇALAMAM “ dedi.

Bu sözü Özcan Seyhan hemen büyükçe yazdırıp çerçeveleterek Müzik Odasına astı. Şu an Silifke Lisesinde durup durmadığını bilmiyorum. Ama durmuyorsa tekrar asmalarını öneriyoruz.

Felteş Dede öncülük etti. Şimdi semahlar, mengiler oynanıyor. Hem de SU, Cem, Düzgün Tv. gibi Televizyonlarda. Oralarda semahlar oynandıkta o yaşıyor. Sanırım rahat uyuyordur.

Celal Necati ÜÇYILDIZ
Halk Bilim Araştırmanı

HOROSAN ERENLERİ

Horasan’  dan kalkan kervan Anadolu’ya gelir. Kırşehir, Konya, Afyon, Antalya, Adana, Mersin’e kona göçe yerleşirler. Kah demirci olur, kah sünnetçi, ya da çalgı çalarlar. Hem eğlenirler, hem eğlendirirler. Karasabanın demiri, orak, kazma, keser, balta onların elinde şekillenir. Anadolu’da Ahilik onlarla anlam bulur. Zanatçı olurlar, yer yer sanatçı olurlar. Bağlamanın telinde, kavalın sesinde,davulun tokmağında hep onlar çıkar karşımıza.

     Bir Türkmen oymağı olan Abdallar dan sözedeceğiz. M.Şakir Ülkütaşır, Ali Aksüt’ün araştırmaları en önemli kaynak araştırmalar.Babai Türkmenlerinin bakiyeleri olan Abdallar; Alevi- Kızılbaş inancı içinde yer alırlar. Yaşadıkları bölgeye göre kah Tahtacılar, kah Çepniler, Bektaşilerle uyum içinde geleneklerini, inançlarını sürdürüler.

    Taşeli yöresinde Abdalların bir kısmı Kırşehir’den, bir kısmı Konya’dan, bir kısmı Alanya’dan gelmişlerdir.

    Mut, Silifke, Anamur, Mersin’de bulunan Abdallar zaman içinde birbirleriyle gidip gelmeler sonucu akraba olmuşlar. Geçmişleri ile ilgili geleneklerini günümüze kadar yaşatmışlardır. Taşeli yöresinde, her köyde bir iki ev kalıntısı bulmak olası. Zaman içinde kentlere ve kentlere yakın yerleşim yerlerinde bir arada yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

     Silifke’de Say Mahallesi: Bir kısmı Mut’tan,Gülnar dan, bir kısmı Anamur’dan, bir kısmı ise Silifke’nin Gedikli Ahmet Paşa tarafından fethi sırasında gelmiş, buralara yerleşmişlerdir. Yörenin demircilik işlerini yapmakta,Demirci Ali Bayram,Tencili Hüseyin, Demirci Kemal (1989 yılında Belediye Meclis Üyeliği yapmıştır) gibi ünlü demirci ustalarını yetiştirmiştir. Taşeli kültürüne en büyük katkı ise Say Mahallesinde sanatçılar kanalı ile olmuştur. Kıbrıs ve İç Anadolu ile arada bir köprü kurarak bölgenin kendine özgün kıvrak melodik yapısı ortaya çıkmıştır. Yani 8 lik, 16 lık,32 lik, 64 lük ölçüler buradan Anadolu’ya yayılmıştır. Kör Yusuf,Topak Mustafa, Halil Demir,Hüseyin Say, Davulcu İsmail, Deli Ali,Uzun Memet,Kara Mustafa,Derinceli Ali, Öcal, Deli Bayram, Karaçocuk..Ve bunların sürekliğini sağlayan çocukları...Dünya’ya yöre folklorunu tanıtmışlar, tanıtmaya devam etmektedirler. Büyük bir çoğunluğunun kulak işitme yetenekleri gelişmiştir. Keskin, Taşeli yöresinde bir müzik okulu açılırsa çok büyük yetenekler çıkabilir.

       Silifke siyasetine her zaman yön vermişler; Durmuş Ali Beyaz, Durhasan Üşenmez, Kemal Çelik, Metin Uslu gibi Belediye Meclis üyeleri seçilmiştir. Bölgede en ünlü Sünnetçi Dehmen Goca ,Müdür olmuştur.

   

 

                                                                             - 2 -

 

 Dedeleri Konya’dan Yağmurlu Ocağından ve Hacıbektaş Ocağından geliyor. 1960 yıllarda Davut Sulari, Aşık Kul Hasan gibi dedeler gelmiş,Tencili Hüseyin’in evinde cem tutmuşlardır. O yıllarda Sakallı Kadir Mersin’den bazı dedeleri evine getirmiş, Onların bazı kuramları ile kafaları karışarak cemleri bırakmışlardır. Ancak, son yıllarda evlerde Cuma akşamlarında toplanıp cem yapmaya, muharrem oruçlarını tutmaya başlamışlardır. Kara Mustafa evini cem evi için hazırlamış, burada cem tutrmaya başlamışlardır. Say Mahallesine 1980 den sonra bütün köylerin katkısı ile bir mescid yaptırılmış, Cumalara yakın çevrede oturanların dışında Say Mahallesinden kimse gitmemektedir.

      Hızla nüfusu büyüyen Abdallar Say mahallesine sığmamışlar, Pazarkarşı, Mukaddem mahallesine doğru kaymalar olmuştır.

     Mut’ta ilk yerleşim yerleri, Sarıkavak, Narlı, Pamuklu, Kırşehir yöresinden gelen Şanşa ve sonra buraları terk ederek Ortaköy, Kelceköy’e gelmişler. Bir kısmı Silifke’ye göçmüştür. Burada da demirçilik, sanatçılık ikisi bir arada devam etmektedir. Nazmi Örs,Gırnatacı Durhasan,Bayram Usta gibi ünlü müzisyenler çıkmış, onların çocukları bu işi devam ettirmişlerdir. Özellikle Şanşalılar Karaman’a taşınmışlar.Karaman da Fatih ve Yeni Mahallede oturmaktadırlar.

      Şanşa Abdallarını Kravga Beğleri davet etmiş, bu köyü de onlara vermişlerdir. Bunlar Kırşehir yöresinden gelmişlerdir. Zaman içinde Keskin Gırtıl Köyünden evliyalar gelmiş, buralarda yaşamış, Silifke Kırtıl da  yatırıı bulunmasından dolayı Kırtıl Dağı adını almıştır. 1980 yılında Türk İslam Sentezcileri buranın ismini Çelik Çepe olarak kayıtlara aldırsalarda Kırtıl adı hemen eteğinde yer alan köye verilmiştir. Yörede yedi kardeşler adıyla anılan birçok yatır sahibi Horasan Eri’dir.Gelmişler bu yörede hizmet etmişler, hak’a yürüyünce köylerin en yüce yerlerine mezarlarını koymuşlardır. Hürü Kızları, Sadık Dede, Mukaddem Dede,Yalman Dede, Zeyne Dede, Şıh Yonis, Karacaoğlan işte bunlara örnektir.

      Gülnar da Derince gibi yerleşim yerlerinde kalmışlar, birkaç aile Saray Mahallesinde kalmış (Hörlek Memet) bir kısmı Silifke’ye göçmüşkerdir.(Derinceli Ali gibi)

   

                                                          -3-

     

    Anamurda Ören’e  gelmişler, sonra Yıldırım Beyazit mahallesine yerleşmişlerdir. Bir kısmı ise Silifke ‘ye göçmüşlerdir. Anamurlu Ali Rıza,Ali Tekin) Silifke ye kız alıp vermişler birbirleriyle kaynaşmışlardır.

Seracılık, demircilik, sanatçılık gibi işlerde geçimlerini sağlamaya devam ediyorlar. Ali Rıza Uslu ticaterle uğraşıyor, iki oğlunu müzik okullarında okutarak, müzikle bilimsel olarak ilgilenmelerini sağlamış.

     .

     Tarsus’ta Bolatlı, Akgedik köylerinde, Mithatpaşa, Demirkapı,Cetvel ,Yenice’de Malatya’dan gelen Tencili Abdalları bulunmaktadır.(Silifke’de bulunan Tencili Hüseyin le hepsi akraba bulunmakta).Tarsus Bağlarbaşı köyü nün bir kısmının da Malatya yöresinden geldiği yakın zamana değin Abdal köyü olarak anıldığı, sonra askerliğini İstanbul Bağlarbaşında yapan biri tarafından Bağlarbaşı köyü adını aldığı araştırmalarım sırasında tespit edilmiştir.

     Son zamanlarda Romanlarla ilgili araştırmalarda Abdallar ile Roman(Çingenelerin ) karıştırıldığı için bu çalışmayı paylaşmak diledim.

    Ahilik örgütünün kurucuları, Anadolu’ya adım, adım yayılmasına katkıda bulunan Abdalların önümüzdeki süreçte toplumda en yüce değeri alması için onların önünü açacak girişimlerin yapılması gerekmekdir. Çünkü zanatçı ve sanatçı genleri oldukça gelişmiş bulunmaktadır. El sanatları ve Sanat okullarının bazı bölgelere kurularak (Kırşehir, Silifke gibi) yerlere müzik okulları açılması ile sağlanacaktır. Özellikle Mersin Üniversitesine büyük görevler düşmektedir. Önce bir alan araştırmaları yapsınlar, sonra da Taşeli yöresine özgü Konservatuarı kursunlar. İşte o zaman,  nice Operacıyı dünyaya kazandırmak mümkün olacaktır. Bu kulak ve ses yetisi buralarda çim çim beklemekte. Haydi onları yeşertelim.     

Celal Necati ÜÇYILDIZ

YALAMAK ZAMANI

 

    GEÇENLERDE ÇERKEZKÖY DE KUŞ BAHÇE MESİRE YERİNE ARKADAŞLARLA

PİKNİĞE GİTTİK.ASKERİ BİRLİĞE YAKIN BİR YERDE OTURDUK.GÜLNARLI BİR AST SUBAY HEMŞERİMLE ZAMANINMIZI GEÇİRİRKEN MUT LU BİR UZMAN ÇAVUŞ HEMŞRİMİZLE ARABA PLAKASI SEBEBİYLE TANIŞTIK.MUHABBET EDERKEN GUGUK KUŞU ÖYMEYE BAŞLADI.AKLIMA GELDİ.”GUK GUK YALAMAĞA ÇÖP SOK”DEDİĞİMİZ GELDİ.SORDUM YALAMAK BİLEN VAR MI? BİLEN ÇIKMADI.(GALİBA YALAMAK YEMEK BİRAZ TAHTACI İŞİ.)UZUN SÜREDİR YALAMAK YEMEDİĞİMİ HATIRLADIM.SIĞIR GÜDERKEN KESERLE

TAHRAYLA  ÇAM KÖKLERİNDEN YALAMAK YEDİĞİMİZ GÜNLER AKLIMA TAKILDI.PAYLAŞMAK İSTEDİM.

      ÇAM AĞAÇLARI TUĞUL AÇTIĞI ZAMAN BİR SÜRE TUĞUL YERDİK.UÇLARI YASSI BİR DEĞNEK HAZIRLAYIP AĞACIN TEPE NOKTASINA YAKIN ENÇOK SU VERDİĞİ YERLERDEN ÇAMKABUĞU SOYULUP YERE ATILIRDI.BIÇAKLA SUYU

VE YUMUŞAK TATLI YERİ SOYULUR YENİRDİ.FAZLASI TUĞLUK DENİLEN

ÇAM  KABUĞUNUN İÇİNE KONUR EVDEKİLERE GÖTÜRÜLÜRDÜ.ÇAM GÖVDESİ SOYULURKEN HERTARFIN SOYULMAMASINA DİKKAT EDİLİRDİ.ÇÜNKÜ HER TARAFI SOYULURSA AĞACIN ORDAN YUKARISI KURUR.

       BAKKALARDA SATILAN BAZI SAKIZLARDA(GALİBA ÇAM SAKIZI DİYE GEÇEN) YALAMAK TADINA BENZER TADLAR VAR AMA KÖYÜMÜZÜN YALAMAK TADININ YANINA VARMAZ.

        ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA YALAMAK ZAMANINDA DOSTLARIMIZ BİR ARAYA GELİP YALAMAK YEMEYE GİTME TEMENNİLERİMLE BİZE ULAŞAN HERKESE  SEVGİ VE SAYGILARIMI ,SELAMLARIMI GÖNDERİYORUM.

      Ahmet Kırarslan                                        ahmetkirarslan@hotmail.com

      Sanayiciler İlköğretim Okulu

      Kapaklı/Çerkezköy/Tekirdağ

26310024.jpg

ADANA’DAN EGE’YE GİDEN KERVAN

Horasan’dan kalkan göç kervanı Anadolu’ya gelir, Tokat, Ladik yöresinde konaklar. O günün emperyalist, işgalci gücü Moğollara karşı mücadele verirler. Yenerler, yenilirler.Ama eğilmezler. Toros’lara gelirler. Orada da haksızlıklar vardır. Haklının yanında Dadaloğlu ile birlikte olurlar. Kanlı çatışmalar olur. Buraları da terk ederler.Toros’lardan göç kervanı kalkar. Antalya, Burdur, Denizli,Balıkesir,Manisa,İzmir,Aydın, Çanakkale illerine giderler. Orada kah Çepni olur, kah Tahtacı olur. Yaşamlarını, geleneklerini sürdürürler günümüze değin.6 Mayıs’ta çıktığım geziden döndüm. İşte bu göç kervanının son duraklarını gördüm. 13 Mayıs’ta İnternet üzerinden tanıdığımız Türkali/Balıkesir Köyüne Hıdrellez Şenliğine katıldık. Balıkesir yöresinde Mayıs ayı içince bütün köylerde Hıdrellez Şenlikleri yapılıyor. Çepi ve Tahtacı köylerinde Hıdrellez Şenlikleri, diğer köylerde HAYIR yemekleri..O gün köylüler bir araya geliyorlar. Komşu köylerle birlikte kutluyorlar.Türkali köyünde Emekli Öğretmen Oguz Kaplan, Dr.Mehmet Ali Çiçek,Mehmet Özdemir,Mersil Budak(Köy Muhtarı), Karesi TV.den Yılmaz Özbey gibi dostlarla tanışıyoruz. Köylerinin kuruluşunu anlatıyorlar.Adana’dan atalarının nasıl geldiklerini. Balıkesir de 55 e yakın Çepni ve Tahtacı köylerinini öyküsü aynı. Mehmet Alan Köyünden gelen Hüseyin Özen : 6 Mayıs’ta köylerinde Hıdrellez Şenliklerini yapmışlar. Onlarda aynı ortak bilgiler aktarıyorlar.

       14 Mayıs ta Edremit körfezine gidiyoruz. Zeytinli beldesi Mehmet Alan Köyüne ulaştık. Yaşlı Amca Abidin Aldemir ve Süleyman Ayyıldız ve Kalkınma Koop. Başkanı Eyüp Altınöz’le tanışıyoruz.Adana Karaisalı’dan gelmişler. Edremit’te Mehmet Alan,Tahtakuşlar,Çamcı,Hacı Hasanlar,Kavlaklar,Yassıçalı(Güre) Arıtaşı,Poyralı,Doyran ve Burhaniye de Tahtacı ve Pelitköy hepsi Toros’lardan gelmişler. Her yıl 15-20 Ağustos ta Kaz Dağına çıkıp, çadırlarını kurup geleneklerini yaşatıyorlar.

     Tahtakuşlar Köyüne gidiyoruz. Hemen girişte Emekli Öğretmen Alibey Kudar’ın kurduğu Etnoğrafta Müzesi ve Kütüphanesini görüyoruz.Bizi Alibey Öğretmen ve oğlu Selim karşılıyor. Silifke’den geldiğimizi söylediğimizde hemen sıcak bir karşılama yapıyorlar. Evimde zaman zaman sergilerden arta kalan tahta oyma el sanatlarının değerini daha da anlıyorum. Köylerden tek tek toplanmış, giysiler, hele otağ çadırı. Alibey Kudar öğretmen bize Ayvacık’ta Köy Hatırlarım adlı bir çalışmasını bize imzalayıp veriyor.  Musa Eroğlu’ndan sözediyorz.Söz kısa süre önce Hak’a yürüyen Ali Ekber Çiçek’in cenaze törenine geliyor.Hemen müzenin yanında mezarlığa konması onları mutlu etmiş

 

     4 Haziran’da Kırk Yemeğini vereceklermiş, 4 Temmuz’da da Tahtakuşlar Köyü şenlik düzenlenmiş. Tahtakuşlar Köyü Kaz Dağının eteklerine kurulmuş, dünyanın ikinci oksijen deposu olan bir yer. Onun için Edremit Körfezinde tatil köyleri yoğun..Tahtakuşlar Müzesini sanal olarak izlemek isteyenlere  www.etnoğrafya-galerisi.com, www.tahtakuslar.8m.com siteleri kurulmuş.

        Biz gelmişken Ali Ekber Çiçek Ustadın mezarını ziyaret ediyoruz. Tüm mezarlarda Kaz ayağı işareti var. İki yeni mezar da allım, yeşillim süslenmiş..

        Çarşamba günleri Edremit pazarında üç etek zubunlu Tahtacı kadınları ürünlerini götürüp satıyorlar. O gün Pazar yeri allım, yeşillim bir renge bürünüyor. Bu yörede en az bir sıra altınlı paralı tellik olmazsa kız vermiyorlar..Kızlar aryı, gelinler ayrı başbağı yapılıyor. Tomakası, ciliri ve üç etek zubunu..

Celal Necati ÜÇYILDIZ

tiklayin büyüsün

BİR ANI

 

GEÇMİŞTEN GELECEĞE DOĞRU

       

Bir bayram sabahıydı. Domurcuk, domurcuktu yeni pürçüyen ağaçlar. Mor mor açmıştı borçak ağaçları. Aralardaki gelincikler, piynarlar, hele sakızlıklar. Bir biri içinde renk cümbüşü. Kuşlar Mayıs’ın birini mucuduluyordu tüm insanlara. Sarsıntılı yollardan geçerek Kırtıl Köyüne ulaştık.Kırtıl’lılar sevecenlikle sıcak bir karşılama sergilediler.

      SİLİFKE belgeselinin çekimi için TRT den bir ekip Yapımcı Adem Yavuz yönetiminde Kırtıl ‘da çekim hazırlığına girişti. Yıl 1969 TRT ilk deneme yayınlarına başlamıştı. Sıcağı sıcağına ilk defa Silifke’ye gelmişlerdi.

       Yıllar sonra şimdi yine ordayım. Onların adımladığı yerlere bakıyorum:

Şu meydanda mengi ve semah oynamışlardı. Adem Yavuz arkaya fon olarak bir harman döveni bulmuş koymuştu. Bu döven onun benliğiydi. İtina ile yerleştirmişti. Dövenin altındaki çakmak taşları parlıyordu. Az ilerde Felteş Dede bıçkı ile tahta biçmişti .Felteş Dede yukarda, aşağıda iki gelin.

    “ Hıh de guzum.”

     “ Hıh..”

Yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya bıçkı gidip geliyordu. Tahtalar biçildi, yongalar, kıyıklar döküldü birer birer. Adem Yavuz ordan oraya koşuyordu.

     “ Şurayı dikkatli çekelim.”

     “ Olmadı, bir daha..”

     “ İşaret veriyorum, dikkat.”

     Belgesel çekildi. Yalnız İstanbul, Ankara izledi bu belgeseli.

     Yıllar sonra dolaşırken; görüntüye giren köylülerle konuşuyorum:

     “ Adem Yavuz’u tanır mıydınız?”

     “ Kıbrıs’ta şehit olan gazeteci değil mi?” Bir iki damla gözyaşı dökülüyor.Eliyle siliyor gözyaşlarını.

     “ Bizim filmimizi almıştı. Fotoğrafta göndermişti bizlere.”

      Yine eskilere dalıyorum. Gözlerim yaşarıyor. O nu çiziyorum usumda.Canlandırıyorum şöyle; ezilmişlikten, horlanıştan, toplumun geri kalmışlığından, okuyamayan köy çocukları, karanlığın içinde debelenen toplum.İşte bunları konuşmuştu.  Bir süre sonra askere gitti. Dönüşünde 12 Mart yönetimi TRT de görevine tekrar başlatmadılar. O da ANKA ajansına girdi. 1974 yılında gezeteci olarak gittiği Kıbrıs’ta cephede şehit düştü.

 Belgeselin bölge danışmanı Halk Bilimci Özcan Seyhan pınardan  su içenlere  ıslık çalmıştı. Sıra Özcan Seyhan’a geldiğinde hepimiz ıslık çalmaya başladık. Ama bir tek Adem Yavuz çalmıyordu. Bu denli iyimserdi. Şakadan da olsa insanlara toz kondurmayı sevmiyordu.

          Çekim bittikten sonra köylülerin arasına karışıvermişti. Sanki onlardan biriydi. Hepsi ile tek tek konuşuyor. Onlardan edintide bulunmak istiyordu.Üç etek zubunlu kadınların yanına gidiyor, elleriyle giysilerini okşuyor, başlarındaki tellikteki paraların tozunu alıyormuşçasına hafiften hafife dokunuyordu.

     “ İşte benliğim burada yatar” diyor, sarılıyor, Cennet Ebe, Allı Ebe, Fakış Ebenin ellerini öpüyor. Aralarına girip resim çektiriyor.

      Cennet Ebe yıllar sonra hatırlıyor.

     “ Cana yakın birçocuktu. O gadar canım kaynadı ki, şimdi kendi yavrum getmiş gibi içim kan ağlıyor. “

      Bir saygı, sevgi belirtisi. Uzaktan uzağa bir ağıt dillendiriyor Cennet Ebe:

      “ Heveslik eyledim yavru getirdim

         O da hayal ile düşümüş meğer

         Yavrumu gözümden ıramam derdim

         O da hayal ile düşümüş meğer..”

        1969 yılından, 1974 yılına bir köprü kuruyorum. Sonra 2006 …Aradan 37 yıl geçmiş. TRT siyah beyazdan renklenmiş, tek kanaldan 6 kanala geçmiş. Özel TV.ler… Köyünden güçlükler içinde çıkmış.Zorluklar içinde okumuş, içinde güzeli yakalamak, insancıl yolda yürümek. İşte bunları görüyorum.

     SIMSICACIK İNSANCIL DUYGULARINLA RAHAT UYU  ADEM YAVUZ’UMUZ diyebiliyorum.

CELAL NECATİ ÜÇYILDIZ

tiklayin büyüsün

KIRTIL ÖZLEMİ

                 Mevsimlerin ayların günlerin bir birini kovaladığı zaman içerisinde zaman zaman KIRTIL özlemi AĞIR  basar.Bu zamanlar da neden ben orda değilim diye hayıflanırsın. Kanatlarım olsa da uçabilsem dersin.

                  Soğuk bir ocak ayı akşamı tavuk etinden yapılmamış bir arabaşı çorbası aklına getirir. Sığırcık sürüleri,evlerde tüneyen köy kuşları,göğsü sarı kuşu, happan kurmayı aklımıza getirir. Çepiç İninde nergisler ilk açmaya başlamıştır.Harmanlarda buzlar donmuştur.Kapız’da dereler donmuştur; Nagi buzu kırarak idda ile göle girsin diye.Sığır güderken pür yakma zamanı ısınmak için kurunmak için.Aklına geldikçe bu kış neden köyde kalamadım dersin.Özlem çekersin.

                    Bahar yaklaşır,Deliktaş’ın üstündeki kaya da sümbül ilk açar.Ak menekşe açar,

Bucak’ta,Karacağaç’ta Kızıltaş’ta sümbüller açar.Azgan’ların çalıların arsından gel de toplama, ekinlerin arasında laleler biter yemlik,tekesakalı,gerçemek,baldıran zamanı gelmiştir.Gelincikler çiçek açmıştır.Bademler yenir olmaya başlamıştır.Gel de özleme

                      Dutlar olmaya başlar sığır gütme zamanı hayvanlar iyi yayılır bövelek tutar,

Dut yemeye kaçarsın terlemeçler olmuştur.Tadı damağındadır.Tesbiler çoban çıralar çiçek açmıştır.İstediğin kadar somur bal ye.

                      Yaz başlar ütme zamanı gelir.Terleterek yapılan ütmelere henüz doyamadım.

Frik mercimek,yaş nohut tadı,erikler ve turfanda kayısılar aklıma gelir.Köy özlenir.

                       Ekin zamanı Alnalanı zamanı Geçirim zamanı akla gelir köy özlenir.İncir üzüm, çıtlık zamanı akla gelir, özlem artar.

                       Nar zamanı,pekmez zamanı,nar ekşisi zamanı gelir,orda olmak istersin.Murt zamanı gelir,dallarda kalan nar ayva zamanı gelir.Dağ armudu,geyicek,alıç zamanı gelir.

Meşe palamutu zamanı gelir,Kırtıl da olsam dersin.

                      Köyün büyük çoğunluğunun bir arda olduğu zaman bir köy dügünün de bir araya gelebilsek,sabahlara kadar içsek çalsak söylesek dersin,özlersin.

                       Gece gezerken özlediğim arkadaşlarımla bir araya gelsem sabahlara kadar

Gezsek, yol boyu yapsak,muhabbet etsek ,Sivrikırtıl’ın başında poyrazla çiy bulutlarının mücadelesini izlesek dersin özlersin.

                        Annen baban,kardeşlerin yakın akrabalar ve köylülerin gelir aklına,dostluklar

Paylaştıkların,berikidere,gözlüklünün kaş aklına gelir özlersin.

DOSTLUKLARI ÖZLERSİN,SAYGIYI ÖZLERSİN,ÇIKARSIZ SEVGİYİ ÖZLERSİN

                        KISACA KIRTIL’I HER VAKİT ÖZLERSİN

SEVGİ VE SAYGILARIMLA

Ahmet Kırarslan  

 ahmetkirarslan@hotmail.com   (ahmetkiraslan@mynet.com,) (kirtilliahmet@mynet.com)   ahmetkirarslan@yahoo.com)  Sanayiciler İlköğretim okulu

Çerkezköy-kapaklı/Tekirdağ-  organize emlak konutları çınar3 D:21 kapaklı/ç.köy

Tel:02827172638- 05356931232-05056421963

w.jpg

KIRTIL DAVULU
Marangoz eline keseri, testereyi alınca düğün başlar. Her düğün için bir davul çekilir. Düğün bitince davul yarılır, geline verilir. Yeni doğacak veya doğmuş buzağı(dana) geline hediye edilince ona yem teknesi olacaktır. Yani davulun ömrü bir düğünlüktür.
Silifke'nin Kırtıl köyünde dört köşe davul yapılır. Halk Bilimcileri, başka yörelerde görünmemesi nedeniyle bu davula KIRTIL DAVULU adını vermişlerdir.
50 x 25 cm ebadında dört tahta birbirlerine tahta çivilerle tutturulur. Tahtaların üst yanları delgi ile delinir. Daha önce hazırlanan deri üzerine gerdirilerek hazırlanan tahta çivilerle tutturulur. Gergin olarak tahtaya çiviler çakıldıktan sonra davul kurumaya bırakılır. Deri kuruduktan sonra üzerindeki tüyler bıçakla kazınır. Boyuna geçirilerek çalmak için sicim ve kınnaptan bağ yapılır. Nar ağacından çırpı, dut ağacından tokmak yapılır. Dört köşe davul hazırdır. Davulcu eline alır, çalmaya başlar. Gençler davulun sesine toplanır. Sazlar gelir. Oğlan evinin önünde toplanan gençler bu davulla birlikte
Çala, çala ormana giderler. Bayrak direğini keserler, evin önüne dikilir. İşte Salı
Günü başlayan düğün, Perşembe günü gelin attan inince yarılarak davulun ömrü
Tamamlanır.
Kırtıl davulunun tarihçesine baktığımızda; 1830- 1900 yıllarında yaşadığı tahmin edilen TIRIN GOCA adında bir ustanın bu davulu yaptığı söylenmekte Olup, hatta bazılarının bu dört köşe davula TIRIN DAVULU dedikleri tespit edilmiştir.
TIRIN GOCA;nın marangozluk yaptığı, işlemeli çeyiz sandığı, kaşık kutuları, kahve soğutucusu, boncuk kutusu gibi çeyizlik işler yaptığı söylenmekte olup, halen Kırtıl köyünde bu işlemeli tahta oymaların olduğu tespit edilmiştir.
Dört köşe davulu TIRIN GOCA ilk olarak yapmasa dahi, bu davulu geliştirme ve yayma görevini TIRIN GOCA;nın sağlamış olduğu görülmüştür. Askerlik döneminde bando da yuvarlak davulu gördü ise, köyüne döndüğünde, buna benzeyen ama kendi işlevi içinde, kendi dünyasındaki bir davulu yapmıştır. Bu halk bilimi açısından bu davulun gelişimini açıklar. Dört köşe davulun ömrü bir düğünlük olmasaydı, TIRIN GOCA işlemelerinin üzerinde görmemiz mümkün olurdu. Zira bu gün TIRIN GOCA;nın yaptığı tahta oymalarda kendine özgü desenleri taklit edilemeyecek şekilde özenli ve sanat gücü görkemli bir şekilde bulunmaktadır.
Bu gün ise TIRIN GOCA'nın torunları bu davulu çalmaktadır...
CELAL NECATİ ÜÇYILDIZ